Boşluklardan

Sessizliğini tanımak istiyorum, dedi kadın ama bu kadarı bana bile fazla. Aslında bilirdi iki insan sessizliği paylaşabilirse her şeyi paylaşabilirdi buna ekmek de dahil derdi. Ayrıca kadın başka bir şeyi bildiğini de fark etti.
Sevmek bir eylemse bunu gerçekleştirecek olan yalnızca kendisiydi. İkinci tekil şahsa olan güvenini dil bilgisi dersinde yitirdiğini bir kez daha yineledi.
Kadının bildikleri tek tek dökülürken ağzından adam durdu. Adam baktı. Adam sadece durup boş boş baktı. Bölüşmekle derdi olmayan her sade vatandaşın söylediği bir cümle olsaydı kesin onu dillendirmişti. Şimdilik bilinmezlikle olan münasebetlerini sıralamakla yetindi.
 "Susmayı severim" dedi "Susmak bir yere varır  mı  bilmem ama susarım susmak da sevmek gibi bir ana mahkum bir anında anı olarak kalmaya mahkum hem biraz daha silik belki" dedi.
 Kadının devam ettirmesini  istercesine gözlerinin en derinine baktı. Onca mecburiyetinin arasında kadın devam ettirmenin yükünü yüklenmek istemediğindendir, göğe bakmayı tercih etti. duraksız bir adamla göğe bakma mevzusunda Turgut'la yarışabilecek noktaya geldiğini hissettiğinde hislerini bir kenara bırakıp adamın kocaman gözlerine baktı.
 Silik olan duygularına işaret çaktı ve devam etti ."Silik olan sevmek sevdiğini unutursun sustuğunu asla kelimelerin dolduramadığı boşluklar eksik kalır. Bulmacalardan hatırlasana resimdeki sanatçıyla problemli olduğumuz zamanlardan söz ediyorum bulmak için harcadığımız çaba, bulamayışımız ve önünde duran sayısı milyondan bilyona terfi etmiş sinir kare kutucuklar.".
Kadın cümlesini sonlandırdığında adamın en son ne zaman çaba gösterdiğiyle ilgili olmayan fikirlerini bilinmezliklere itti. Adamla bilinmezlik arasında en ufak bir fark sezinleseydi sormayı aklına getirebilirdi. Dur durak bilmeden anlatmaya devam etti duraksız adam "Sevmek de susmak gibi durduğun zamanlardan kalma kalıp sadece baktığın anlardan kelimelere ihtiyacının olmadığı olmadı mı hiç" dedi. Kadının fıtratını bir celsede boşamıştı belli ki. Kadın için cevapların öneminin kalmadığını kafasının omzuna düşmesiyle idrak edebilmişti sanırım. Şimdi yanında olmaktansa karşısında olmayı tercih ederdi belki.
 Emindi uyurken melekten farksızdı. Dinlerken de melekten farksızdı. Konuşurken bile bir melekten farksızdı. Onu izlemek istedi neyse ki kokusuyla da yetinebilirdi.

Comments

Popular Posts